OP-ED

Sevilmediğiniz Bir Yerde Çalışmak İster Misiniz?

Sevilmediğiniz Bir Yerde Çalışmak İster Misiniz?

Peki ya sevmediğiniz bir işte çalışmak ister misiniz?

Mutluluğun da başarının da sırrı sevdiğimiz işi yapmaktan geçiyor. Bu, uzmanların araştırmalar sonucu bize aktardığı çok önemli bir veri. Çünkü her insan, hem mutlu hem başarılı olmak ister.

Sevmediğiniz bir işi yapmak her gün sevmediğiniz bir yemeği yemek gibidir. Çalışmak zorunda olduğun için çalışmak, aç olduğun için yemek zorunda olmak gibi... Yapmayı çok da sevmediğiniz bir iş, öncelikle kendinize saygısızlık.

Uzmanlar diyor ki; “Kişi sevdiği işte çalıştığı zaman daha az yoruluyor, tatmin duygusu daha fazla oluyor.” Burada dikkat etmemiz gereken en büyük risk, kendimize karşı gerçekçi olmamak. Mesleğimize karar verirken güçlü ve zayıf yönlerimizi görmezden gelip, heveslerimize yönelirsek tehlike başlıyor demektir.

Gençler liseden itibaren bize gelip danışırlar. Önce eşit ağırlık (TM), sayısal (FM) veya sosyal bölüm seçimlerinde sonrasında da üniversite tercihi yaparken gelirler konuşuruz. Maalesef ki gözlemim şu: ilk sordukları soru “Hocam şu bölümü seçsem daha çok para kazanırım değil mi?” Hepsinin ilk düşüncesi ve sorusu para ile ilgili oluyor. Ben hayatımda hep anlamlı olmaya çalıştım, çünkü biliyordum ki eğer anlamlı olmaya çalışırsanız, ardından başarı geliyor ve sonra da tabii ki hayatınızı idame ettirecek parayı kazanıyorsunuz. Önce anlamlı olmaya çalışın, zengin olmaya değil!

Öğretmek ve öğrenmek birbinden hiç ayrılamaz.

Bahanelere devam 2

Zaman yok, para yok, gücüm yok.

“Zamanlarını en kötü şekilde kullananlar, zamanın kısalığından en çok şikayet edenlerdir.”

Bunu söyleyen ben değilim, Fransız yazar Bruyere. Zaman, para, emek gibi konularda yaptığımız harcamalar üzerinde daima dikkatli olmaya çalışıyorum. Şimdi bir soru cevap yapsak “Amma da boşa harcamışım!” diyeceğimiz çok şey çıkar. Cevaplar konusunda içten olalım tabii. Dilerseniz ayırdığımız alana not alın.

Örnek olarak da kendi listemi ekleyelim mi, el yazımla? Ekleyelim.

Örneğin zaman ile ilgili savrukluklarımıza şöyle bir göz atalım.

Servisle, toplu ulaşımla, yürüyerek ya da özel aracımızla her gün bir yerlere gidip geliyoruz. Bazen birkaçını birden yaptığımız oluyor. Otobüste geçen zamana metro, metroya bir de kısa bir yürüyüş ekleniyor. Çoğumuz, belki de hepimiz, radyodan veya cep telefonundan müzik dinliyoruz. Bolca interneti olanlar bir şeyler izliyor. Direksiyon başında geçen o zamanda sadece müzik mi dinliyoruz? Hayır tabii. Galiba en çok ve her an her yerde mesajlarımızı okuyoruz.

İşin gerçeği şu; ülkemizde çok az kişi okuyor.

©2020 - Seda Yekeler